#18 şubat
Explore tagged Tumblr posts
unutulduksblog · 2 years ago
Text
Biliyormusun gerçi bu yazdıklarımı okuyamıcaksın sen ama genede yazıyorum diyorum acaba sana o gün açılmasamıydım seni sevdimi şöylemesemiydim baksana şuan yazmıyorsun oysaki sende beni sevdini söyledin sevgilimiyiz diye sordumdaysa az dahami tanısak birbirimizi dedin oysaki o az kelimesi ne kadar da çok zaman ifade ediyor iki harfin ortasında kocaman bi alfabe var tamam beklemek sıkıntı değil ama neden bana soğuksun şuan neden yorgunum oyuzden diyip bugün yazmıyorsun bugündemi yorgunsun hepmi bana yorgun olacaksın dinlendikten sonra yazamazmiydin neden konuşmayı kapatma çabasındasın sende sevdini söyledin hatta ben bu videoyla açılacaktım sana sonra olmadı dedin neden dedim bilmem dedin o bilmem kelimesinin altında ne sebep yatıyor koş koca 2 sene oldu 9 dan bu yana tanıyamadıkmı birbirimizi tamam hadi tanıyamadık diyelim şimdi neden bana karşı böylesin önce uğraşırdın bende senle uğraşırdım gülerdik eğlenirdik konuşurduk şimdi ne değiştide sen napıyorsun diye bile soramıyorsun noldu bı anda hı dün gece oturdum eski mesajlarımızı okudum demişsinki ben seni Galatasaraylı yaparım ben yapamazsın falan demiştim haklıymıssın bak bu sene yaptın geçen senede daha bı yakınmısin sonra bu senede yakından okullar tatile girdi sen iş e başladın sonra bişeyler oldu anlıyorum yoruluyorsun dinlenmenide istiyorum dinlendikten sonra yazamıyormusun peki bana yazmak bu kadar mı yorucu neden ya neden anlayamıyorum yaptıkların, söylediklerin hepsi çok anlamlıydı gerçekten seviyorsun belliki ama neden böylesin bı anda anlam veremiyorum sabah akşam düşünüyorum korkuyormu acaba diyorum sevgili olmaktan ayrilirz diyemi korkuyor sonradan diyorum yada ailesiylemi sıkıntısı var diye düşünüyorum sonra diyorum acaba kendimi yapamam ben nasıl olunur bilmiyorum gibisinden düşünüyor diyorum ama bir sonuç bulamıyorum herşeyi her ihtimali düşünüyorum ama yok bulamıyorum ikimizde birbirimizi seviyoruz ama neden böylesin bak sevgilide olalım demiyorum soğuk olma bana karşı bana soğuk yaptında ne kadar üzüldümü görsen sende benle birlikte oturur ağlardn büyük ihtimal yeterki soğuk olma böyle davranma çok az bı ilgi göstersen bile yetiyor ben onla zaten çok mutlu oluyorum senle mutsuzluğada razıyım ama sen böyle yaparken olmuyor ya valla olmuyor neden yazmıyorsunki anlamıyorum ne değişti ya ne değişti neyse ben kendimle biraz daha savaşıyım iyi geceler sanada gülüşü güzelim ❤️‍🩹
Tumblr media
4 notes · View notes
mormezarlik · 3 months ago
Text
11 şubat 2015-Özgecan Arslan...
Yaş:19
Öldürülme Türü:Tecavüz edilecekken kendini kurtarmaya çalıştıktan sonra yakılarak öldürüldü..
18 ağustos 2019-Emine Bulut..
Yaş:38
Öldürülme Türü: 10 yaşındaki kızının gözü önünde boşandığı eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü..
16 temmuz 2020-Pınar Gültekin..
Yaş:27
Öldürülme türü:Şiddet uygulanıp boğularak öldürüldü
Gün/Ay/Yıl-İsim(bilinmiyor)
Yaş:bilinmiyor
Öldürülme türü:Bilinmiyor
Sıradaki bende olabilirim,bir başkasıda olabilir..belirsiz bu yüzden boş kaldı.Kimse sıradaki kişi olmak istemiyor..bende istemiyorum...
220 notes · View notes
selin-n · 10 months ago
Text
Sabaha Merhaba...!
Bir kelimeye bin anlam yüklediğim zaman sana sesleneceğim...!
Tumblr media Tumblr media
💙🥀🕊️
18 Şubat🕊️☃️
Tumblr media
70 notes · View notes
yildirimkemalsworld · 1 month ago
Text
Köle Çocuk Heidi
Tumblr media
Her çocuk çocukluğunu yaşamaya hakkı var!
Verdingkinder… anlamını pek çok İsviçrelinin bile bilmediği, bilenlerin ise konuşmaya çekindiği bir kelime. Verdingkinder kelimesi, “sözleşmeli çocuk” olarak çevrilebilir.
Ancak gerçekte bu kelimenin ardında çok büyük acılar gizli. Bu kelime, İsviçre’nin toplumsal tarihinde hatırlanmak istenmeyen bir gerçeğin simgesidir.
Peyniri, çikolatası, Alp dağları ve bu dağlarda çıplak ayakları ile sağa sola koşuşturan Heidi’si ile meşhur, özgür ve zengin İsviçre, 18. yüzyılın sonundan 1960’lı senelerin başına kadar çocuk emeği sömürüsünün benzerine az rastlanan bir biçiminin uygulama alanı oldu.
Avrupa’nın ortasında çocuklar, özel pazarlar içerisinde, köle ticaretini aratmayacak bir şekilde satılmaktaydı. Batı’nın çok sayıdaki insani eksikliklerinden yalnızca bir tanesi olan bu uygulama, sözde doğrudan demokrasinin olduğu, insan hak ve hürriyetlerinin korunduğu İsviçre gibi bir ülkenin çok yakın tarihinde, bunun bir tür kölelik sistemi olduğu ancak 1974 senesinde idrak edilince, bir yasayla kaldırılmıştır.
Bu konu uzun yıllar İsviçre’nin konuşmaktan dahi kaçındığı bir tabu haline gelmiş, üstü örtülmüş, hâlâ da örtülmeye devam edilen bir konudur. 1800’lü yıllarda tarım henüz makineleşmemiş ve tamamen insan emeğiyle yapılabiliyorken, İsviçre’de çiftliklerin ucuz iş gücü ihtiyacını karşılamak için devlet ve kilise farklı bir yöntem geliştirdi: Verdingkinder, yani sözleşmeli çocuk işçiler.
Devlete borcu olanların, boşanan çiftlerin ve farklı etnik kökenden gelenlerin çocukları, anne babası ölmüş veya ailesi ceza evinde olan çocuklar veya kendisi suç işleyen çocuklar devlet ve kilise onayıyla ve aracılığıyla çalıştırılmak için başka ailelerin yanına yerleştirilirdi. Papazların önderliğinde ailelerden toplanmış olan çocuklar, çiftliklere kiralık olarak verilir veyahut şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında 4 yaşındaki çocuklar bile, ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak için satışa çıkarılırdı.
Genellikle ucuz işi gücü ihtiyacı olan çiftlik sahipleri tarafından satın alınan bu çocuklar, anne ve babalarından bir daha görüşmemek üzere ayrılıyorlardı. Bu andan itibarennartık çocukları arayan, sorunlarını dinleyen, tecavüze uğradıklarında veya işkence gördüklerinde sahip çıkan olmazdı. Bu çocuklar diğer aile bireyleriyle yemek yiyemezlerdi. Dayak, sıradan günlük bir olaydı.
Pek çoğu yeni aileleri tarafından kötü muameleye tabi tutuluyor, psikolojik ve fiziksel olarak istismara uğruyordu. Okul ve eğitim, pek çoğu için hayaldi. İçlerinde küçücük çocukken tecavüze uğramış olanlar, hasta olduğu zaman doktora götürülmediği için ölenler olmuştu.
Böylece ahırlarda hayvanlarla birlikte yaşayan, çoğu kez yalnızca bir çuvaldan ibaret elbiseleri içinde yalın ayak ve hemen her zaman aç olan bu çocuklar toplumsal hayatın, olağan, alışılmış bir parçası olarak kabul gördü.
Çünkü onlar devlet politikasıyla, bu toplumun gözünde suç işleyen, boşanan, fakir ailelerden kurtarılıp özgürlüğe ulaştırılan çocuklardı.
Tarihçi Marco Leuenberger, I. Dünya Savaşı sırasında Bern kantonundaki çocukların yaklaşık %10’unun bu statüde olduğunu belirtiyor. 1930 yılında tüm tarım işçilerinin %20’si 15 yaş altındaki çocuk köle işçilerdi.
Bunların içinde 35.000’i gün ışığına çıkarılmıştı. Ancak gerçek rakamın bunun 2 katından fazla olduğu tahmin ediliyor. 1920, 1970 yılları arasında bu şekilde yabancı ailelerin yanında yetişmiş sözleşmeli çocuk sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. 13 Şubat 2012 tarihinde İsviçre’nin Biel/Bienneşehrinde düzenlenen bir söyleşide, bazı verdingkinder tanıkları yaşamlarını şöyle anlatmışlardı: Yohan: “Benim onlarla birlikte mutfakta yemek yememe asla izin vermezlerdi.
Evin yanındaki penceresiz bir kulübede yaşar, yemeğimi de orada yerdim.” Verner: “Kışın onlar benim pantolon ceplerimi dikerlerdi, ellerimi cebime sokamazdım. Çalışırsan ısınırsın derlerdi.” Alice: “Okula başladığımda çok mutlu oldum. Çünkü burada kimse bana vurmuyordu.” Peter: “4 yaşında verdingkinder olduktan sonra insanlara inancımı kaybettim. Çok kötüydüler.
Her gün sadece çalışmak ve dayak vardı.” 1827-1901 yılları arasında yaşamış olan İsviçreli yazar JohannaSpyri’nin yazmış olduğu bugün bile en çok okunan çocuk kitapları arasında yer alan ve filmleri, çizgi dizileri çekilen Heidi adlı romanında verdingkinder uygulamasına dikkat çektiği belirtilmektedir.
Karda, kışta çıplak ayaklarıyla Alp dağlarında koşuşturan Heidi’nin de aslında bir verdingkinder olduğu söylenmektedir. İsviçre’nin kalkınmasında büyük emeği geçen çiftliklerin asıl mimarı bu çocuklar oldu. Bu çocukların sömürülmesiyle hem devlet, hem de çiftlikler zengin olmuştur. Verdingkinder uygulaması için resmi özür, İsviçre hükümeti tarafından ancak 11 Nisan 2013 tarihinde yapılmıştır.
Yakın zamanda İsviçre’nin Zürih şehrinde açılan, bu çocuklarla ilgili serginin anı defterine bir genç kızın yazdıkları aslında her şeyi anlatıyordu: “Bunlar bizim özgür ve zengin ülkemizde mi olmuş ? Çok üzgünüm.”
10 notes · View notes
sezginer35 · 9 months ago
Text
Tumblr media
Gerçek Osmanlı Torunları...
Babası Kato Davut bey, Annesi Ayşe Hanım'dır. 24 Nisan 1911 tarihinde Sultan Vahdettin ile evlendi. 1912 yılında Şehzade Mehmed Ertuğrul Efendi'yi doğurmuştur. San Remo'da Vahdettin'e eşlik etti. 1929 yılında Vahdettin'in vefatından sonra İskenderiye'ye yerleşerek burada bir evlilik daha yaptı. 1948 yılında Türkiye'ye döndü. 1950 yılında Çengelköy'de vefat etti. Zarif ve şık bir hanımefendi olarak biliniyordu
Tumblr media
Fotoğraf 1931 yılında Fransa'da çekildi. Son Halife'nin kızının elbisesini din-i İslam'a aykırı bulmadığı gözüküyor. Ayrıca kendisinin şıklığı da çağdaş daireye gösterdiği adaptasyonun ipuçlarını veriyor. Yazdığı 35 sayfalık bir makalede Osmanlı Padişahlarını tahlil etmiş, İkinci Bayezid'in içkiye düşkünlüğü yüzünden sefil, İkinci Selim'in 'sefih bir sarhoş' olduğunu ifade etmiştir. Abdülmecid Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed'den 'Osmanlı Devleti'nin amansız cellâdı' olarak bahsederken, Dördüncü Murad için ise 'geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet iken içtiği rakının kurbanı olmuş; devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı ve anlayıştan mahrum bir şahsa terk ederek dünyadan çekilmişti' demektedir. Üçüncü Ahmed'in sefahat tarafından ele geçirildiğini söyleyen Halife, Sultan Abdülmecid'in 'içki müptelalığı yüzünden hayatını kaybettiğini' belirtecektir.
Tumblr media
Sürgün yıllarında çekilen bu fotoğrafta Ömer Faruk Efendi, Sabiha Sultan ile birlikte görülüyor.
Tumblr media
1923 yılında doğan Hanzade Sultan, son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin ve son halife Abdülmecit Efendi’nin torunudur. Mısır Hanedanı mensuplarından Mehmet Ali İbrahim ile evlenen Sultan, dünya sosyetesinin en güzel kadınlarından birisi olarak ün yapmıştır. Fotoğrafta kızı Prenses Fazile ile birlikte.
Tumblr media
Arkada yer alan portredeki Padişah, 'Tanzimatçı' ve 'Gazi' olarak bilinen Abdülmecid'dir. 1839'dan 1861'e kadar hükmetti. 3 Kasım 1839'da Osmanlı demokratikleşmesinin ilk adımı olan (Gülhane Hatt-ı Şerif-î) Tanzimât Fermânı’nı yayımladı, 18 Şubat 1856'da (Islâhat Hatt-ı Hümâyûn-u) Islâhat Fermânı’nı ilân etti.
Tumblr media
Osman Selahaddin Osmanoğlu, Osmanlı şehzadesidir. Ali Vâsıb Osmanoğlu'nun oğludur. İngiltere’de yaşayan Osmanoğlu, İstanbul’da bir ev aldı. TRT için hazırlanan ’Osmanlı Hanedan Ailesi’ belgeseline danışmanlık yaptılar.
Tumblr media
Fotoğrafta yer alanlar, Osman Selahattin Osmanoğlu'nun kızı Ayşe Gülnev Osmanoğlu'nın çocukları, son jenerasyon Osmanlılar. Soldan sağa, Prens Lysander Cengiz, Prenses Tatyana Aliye, Prens Maximillian Ali, Prens Ferdinand Ziya ve Prens Cosmo Tarık. Hepsini sevgiyle selamlıyoruz
Ve .. çakma Osmanlı torunları 😂😂😂
Tumblr media
youtube
35 notes · View notes
yusofline · 2 years ago
Text
14 Mayıs Anneler Gününe Annesiz, 18 Haziran Babalar Gününe Babasız Girecek O Kadar İnsan Varken Sizin 14 Şubat Telaşınız Batsın.
102 notes · View notes
venusunruhu · 10 months ago
Text
Şunu öğrenmelisin: Sen hiçbir işe yaramaz değilsin. Seni senden çalan toplumdur.
Tezer Özlü
18 Şubat 1986
7 notes · View notes
yurekbali · 10 months ago
Text
Tumblr media
13 Şubat 2024 akşamı Tele1 TV’deki programda çok çok güzel ifade etti Prof. Dr. Emre Kongar. “Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkın. Demokrasiye oy verin! Cumhuriyete oy verin!” Cumhuriyeti ve demokrasiyi savunan herkesin aklında bulunması ve dile getirilmesi gereken cümleler... * * * “Önümüzde yerel seçimler var. Bırakın şimdi CHP şu ilçede bu adayı çıkarmış bu ilçede bu adayı çıkarmış filan. Burada bir ülkenin nüfusunun ve coğrafyasının, toprağının ve insanının savaşı veriliyor. Ve 31 Mart seçimlerinde buna göre oy kullanın. Bırakın Ahmet’i Mehmet’i Zehra’yı Ayşe’yi Fatma’yı, bırakın bunları. Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkın. Bugünkü işte bu siyanürle altın arama, işte emperyalizmin etkisi, iktidarla ilişkisi ve ortaya çıkan facia, sizin 31 Mart’ta sandığa gittiğinizde vereceğiniz oyun rengini tespit etmelidir. Demokrasiye oy verin! Cumhuriyete oy verin! Gidiyor, ne insanımız kaldı ne coğrafyamız ya. Yani, insan isyan ediyor böyle bir şeye. Bırakın Ahmet’i Mehmet’i Zehra’yı Fatma’yı Ayşe’yi! Kim olursa olsun!” - Prof. Dr. Emre Kongar (Tele1 TV, 18 Dakika Programı, Dr. Merdan Yanardağ, 13 Şubat 2024)
11 notes · View notes
sogukgunes41 · 11 months ago
Note
Doğum günün ne zaman
18 şubat çok az kaldı
14 notes · View notes
nefes3534 · 2 years ago
Text
"Bir ülkenin anarşisini kim anlatabilir? Ölenler mi, öldürülenler mi, hergün yeni ölümleri bekleyenler mi?"
// Tezer Özlü
18 Şubat 1986'da kaybetmişiz sevgili Tezer Özlü'yü. Acı tesadüf, ama ölümünün 37. yılında yine duygularımıza tercüman. Saygıyla...
Tumblr media
34 notes · View notes
necaattin58blog · 9 months ago
Text
Taş Karikatür, Sayı 19, 18 Şubat 1959, Kapak Mebus Maaşları Artışı
Tumblr media
El öpenlerin çok olsun evladım!
2 notes · View notes
buyfilmnotpixels · 1 year ago
Text
Bugün canım Halil amcam öldü. Hasta olduğunu öğrendiğimden beri üzerime karanlık bir bulut çökmüştü sanki, radyolarda cumadan beri güneşli olacağı konuşulan bu pazartesi günü güneş bir an bile ışığını göstermedi tahminlerin aksine.
Aslında hasta olduğunu da öğreneli çok olmadı, 6 ay sürecek kemoterapilerden bahsedilince insan diyor ki tamam en azından beraber bir 6 ayımız daha var. Babam yanından döndüğü bir akşam bana “ara kızım, birinin aklına geldiğini hissedince öyle mutlu oluyor ki” dedi. Lanet olsun ki aramadım ama. Bazen çok uzun saatlerimizi bomboş koşturmacalara ayırırken zamanın bir başka insan için değerini nasıl da anlayamıyoruz. Zamanın kıymeti de hızı da göreceli. Gecikmiş olunca ama göreceli değerlerden bağımsız sadece gecikmiş oluyorsun.
Sesini duyamadım Halil amca, çok özür dilerim senden. Ben maalesef her şeyi ertelerim, neleri ertelememem gerektiğini bugün senden öğrendim. Sen benim izmir’deki dedemdin. İlk kez 6 yaşımda gördüm seni ve sonra hep görmek istedim. Şımartılmaya alışmamış utangaç çocukluğumda en şımarabilir hissettiğim anlarımı bana sen hediye ettin. Kaydıraktan bile kayıyor olsam beni alkışlayıp yüreklendirdin, sen varken hep göklerde hissettim. Seni kalbimin bu kadar derinlerinde bulmam bana da sürpriz oldu, bunları belki arayıp sana da söyleyebilseydim hem şaşırır hem sevinirdin.
Çok eski bir 5 şubat akşamı doğum günümü kutlamaya geldiniz diye uykumdan uyandırmıştı annem beni, uyandığım yetmiyormuş gibi evde de misafir var diye ne huysuzlanmıştım içten içe. Salonda balkon kapısının önünde bizim eski sarı tekli koltuklar vardı o sıra, tam kapı önünde olanında oturmuş kollarını iki yana açmış çağırmıştın beni. Sarılır iyi ki doğdun der sonra beni unutur, koca adam benimle mi sohbet edecek, boşuna uyandım diye düşünürken beni bir dizine oturtup koluma hayatımın ilk saatini taktın. Beni düşünüp bana hediye almıştın, kırmızı bir saat, hala heyecanı kalbimde. O yaşta bir çocuk bir şey istemedikçe alınmaz, çoğunlukla istediği bir şey de alınmaz. Sen almıştın, vermek için de heyecanlanlıydın. Bunlar bana bir yetişkinin, hele de erkek bir yetişkinin aklından geçirse bile yapmaya zahmet etmeyeceği şeyler gibi görünürdü.
Çok mutlu oldum sayende Halil amca. Normalde belki küçük ama o zamanlar seninleyken biraz daha büyük yer kapladım dünyada. Beni gördüğün ve sevdiğin için teşekkür ederim, senden öğrendiklerimle ben de tüm şeffaf çocukları göreceğim.
Nida, 18 Aralık 2023
4 notes · View notes
veganlogicdinamo · 2 years ago
Text
Bu yazıdaki diyaloğu, Uğur Mumcu’nun 18 Şubat 1979’da Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısından esinlenerek tasarladım. Mumcu’nun III. Ecevit hükümetine yönelik eleştirilerini kaleme aldığı “Pazar Şakası” başlıklı o yazıda “saygılar” ifadesinin tekrarı ile süren diyalog çok çarpıcı olduğundan hiç unutmadım.
Benim kaleme aldığım bu pazar şakası, kurgu olsa da gerçeği yansıttığından keyif kaçırabilir. Öyleyse sözü fazla uzatmadan yine Mumcu’dan ve Mustafa Kemal Atatürk’ten birer alıntı yaparak bitireyim...
“Emperyalizm, ekonomik siyasal ve askersel öğelere dayanır. Sanayileşmiş uluslar, yoksul ulusları uluslararası ekonomik, siyasal ve askersel kuruluşlar aracılığı ile sömürüp baskı altında tutarlar. Bu açıdan IMF ile NATO, aynı bütünün, aynı ‘sömürü’ ve ‘tahakküm’ halkalarının birbirinden ayrılmaz parçalarıdır.”* der Uğur Mumcu.
Unutanlar için Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesini de hatırlatmakta yarar var. Nutuk’ta kendi ifadesiyle şöyle der:
“Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek manasiyle bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz.”
Sermaye egemenliğinin sürdürülmesinin en önemli araçlarından biri olan eli kanlı NATO örgütünün genişlemesine destek verenler, sessiz kalanlar ve hayır dememek için TBMM’ye gelmeyenler, sıfır ret oyuyla geçen bir kanunu daha TBMM tarihine yazdırarak yeni bir utanca imza attı!
7 notes · View notes
gunduzungecesii · 2 years ago
Text
14 Mayıs anneler gününe annesiz, 18 Haziran babalar gününe babasız girecek o kadar insan varken sizin 14 Şubat telaşınız batsın.
7 notes · View notes
sevapoint · 2 years ago
Text
@ve-bittim 18 şubat
2 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
KADIN HAKLARI KRONOLOJİSİ
1843 - Tıbbiye mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı.
1847 - Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade - i Seniye yayımlandı. 
1856 - Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı. 
1858 - Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı.
1858 - Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869 - Kadınlar için ilk sürekli yayın olan ( haftalık) Terakk – i Muhadderat Dergisi yayımlandı. 
1869 - Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif – i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı. 
1870 - Kız öğretmen okulu Dar - ül Muallimat açıldı. 
1871 - Mecelle'nin ( Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi. 
1876 - Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
***
1897 - Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı.
1913 - Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı. 1914 - Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı.
1914 - İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı.
1921 - Darülfünunda karma öğretime geçildi.
1922 - Yedi kız öğrenci Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.
Haziran 1923 - Nezihe MUHİTTİN' in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi. 
***
29 Ekim 1923 - Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924 - Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926 - Türk Medeni Kanunu' nu kabul edildi. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Medeni Kanun ile ;
· Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, 
· Kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 
1930 - Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930 - Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı.
1930 - Doğum izni düzenlendi.
10 Haziran 1933 - Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933 - Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
5 Aralık 1934 - Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
8 Şubat 1935 - TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ 5. DÖNEM SEÇİMLERİ SONUCUNDA 17 KADIN MİLLETVEKİLİ İLK KEZ MECLİSE GİRDİ, ARA SEÇİMLERDE BU SAYI 18' E ULAŞTI. 
8 Haziran 1936 - İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937 - Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı.
1945 - Analık sigortası ( doğum yardımı ) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
1949 - Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.
1950 - İlk kadın belediye başkanı ( Müfide İlhan ) Mersin'den seçildi.
***
1952 - Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
1965 - Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
22 Aralık 1966 - Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
1975 - Birleşmiş Milletler tarafından Mexico City'de Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlendi ve bunu takiben 1975 - 85 yılları arasındaki dönem " Kadın On Yılı " olarak ilan edildi. 
27 Mayıs 1983 - 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
1985 - Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girdi. 
1985 - 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.
1987 - Devlet Planlama Teşkilatı'nda Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
1989 - İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı.
24 Ocak 1989 - İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.
***
29 Kasım 1990 - Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. 
1990 - Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı. 
14 Nisan 1990 - İlk Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi açıldı .. 1990 - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk kadın konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı. 
1990 - 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 
25.10.1990 - Kadın sorunları konusunda ulusal mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ( KSSGM ) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24.06.1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
Eylül 1990 - Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı. 
1991 - 48. Hükümet döneminde ilk kadın vali ( Lale Aytaman ) Muğla iline atandı.
1993 – T.C. Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı işbirliği ile "Kadının Kalkınmaya Katılımını Güçlendirme Ulusal programı Projesi" uygulamaya başlandı. Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu. 
1993 - İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.
1993 - Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve sığınma evini açtı.
1993 - Halk Bankası'nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı. 
1994 - Türkiye Kahire'de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans ' da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan " üreme sağlığı " kavramı üzerinde duruldu ve kadın sağlığında " bütüncül " bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla " Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı " hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi. 
1995 - Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadın sığınağını açtı. 
Kasım 1995 - Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin ( ÇATOM ) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21'e ulaştı.
1996 - Kadın Çalışmaları alanında ilk yüksek lisans diploması İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı tarafından verildi. 
***
29 Haziran 1996 - Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu' nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti.  22 Mayıs 1997 - Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun'un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı.
19.11.1997 - Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" gibi ifadelerin yerine sadece "evli" veya "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.
18 Ağustos 1997 - Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran 4306 sayılı kanun yürürlüğe girdi. 
23 Haziran 1998 - Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti.  21 Ekim 1998 - Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müd. ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re' sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı. 
1998 - İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki "Emekliye Yakınlığı" bölümünde yer alan "dul kadın vb." ifadelerin yerine sadece "eşi, kızı, oğlu, annesi, babası" gibi ifadelerin kullanılması sağlandı. 
17 Ocak 1998 - Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi.
1998 - Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.
1998 - Ankara Barosu Kadın Hukuku Komisyonu tarafından Ankara Adliyesi içinde şiddete uğrayan kadınlara hukuki danışmanlık ve psikolojik destek hizmetleri vermek üzere Kadın Danışma Merkezi kuruldu.
1999 - İstanbul Barosu Kadın Hukuku Komisyonu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'ni kurdu.
Eylül 1999 - Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi'ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı.
1999 - Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlanarak TBMM' ye sunuldu.
22 Kasım 2001 - Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabulü
6 notes · View notes